Honore de Balzac

Honore de Balzac (20 Mayıs 1799- 18 Ağustos 1850,)

      Comedie humaine (İnsanlık Komedisi) başlığı altında topladığı roman ve öyküleriyle tanınan Fransız yazar. Mantık ilişkisi içinde birbiri­ne bağlanan olaylar, tutarlı kahramanlar ve güçlü diyaloglarla, belirli kurallara uyan klasik roman türünün yerleşmesinde önemli rolü olmuştur.

Yaşamının ve yazarlığının ilk yılları

        Bal­zac güneyli, köylü kökenli bir ailedendi. Devlet memuru olan babası, 1789-1814 arasında Tours’da bulunduğu yıllar dışında, çoğunlukla Paris’te görev yaptı. Asıl adı Honore Balsse. Aristokrat­ların adlarının bir parçası olan “de” takısını almaya hakları olmadığı halde önce kendisi, sonra da oğlu bu takıyı kullandılar. Honore’nin annesi kumaş üreten bir burjuva ailesinden geliyordu ve onun, düşüncelerini derinden etkileyen çeşitli sözde bilimlere ve okkültizme (hipnoz, magnetizma, uyurge­zerlik, fizyonomi, frenoloji ve illuminizm) bağlanmasında herhalde önemli bir rolü olmuştu. Kız kardeşi Laure (de Surville) Honore’nin tek çocukluk arkadaşıydı ve ilk yaşamöyküsünü yazan da o oldu.

       Balzac yaklaşık altı yıl Vendöme’daki College des Oratoriens’da okudu. Napolyon’un devrilmesinden sonra ailesi Paris'e taşındı. Balzac burada iki yıl daha okula gitti, sonra üç yıl bir avukatın bürosunda çalıştı. Ama edebiyatı meslek edinmeye karar vermişti. Trajedi türünü denediği Cromwell (1819) ile başarı elde edemeyince romana yöneldi. Ürünleri duygusal ve mis­tik bir hava taşıyordu. Para kazanmak amacıyla tarihsel, mizahi ve gotik romanlar yazdı. Bunlarda değişik adları bir araya getirerek oluşturduğu çeşitli takma adlar kullandı. Sonra toplumsal yergiyle ilgilen­meye başladı; o dönemdeki bilim ve hukuk derlemeleri üzerine parodiler (“fizyolojiler” ve “kurallar”) yazdı. Bundan sonra yayıncı, matbaacı ve hurufatçı(Çan Dökümcüsü) olarak iş yaşamını denedi. 1828’de iflasın eşiğine gelince işten çekildi, ama bir daha borçtan kurtulamadı. Yeniden yazarlığa döndü. Artık çıraklık dönemi kapanmıştı.

        1829’da yazdıkları Balzac’ı üne çok yaklaş­tırdı. Kendi adıyla yayımlanan ilk roman Köylü İsyanı, bu adla anılan Breton köylüle­rini ve bunların, krallığın yeniden kurulması için 1799’da Batı Fransa’da yapılan gerilla savaşlarında oynadıkları rolü anlatan tarih­sel bir romandı. Aynı yıl yayımlanan öteki yapıtı Evliliğin Fizyolojisi kendi adını kullanmadı. Yergi ve mizahın ön planda olduğu buroman, aldatı­lan koca konusunu işliyor; hem aldatılmanın nedenlerini, hem de bunun nasıl önlenebilece­ğini gösteriyordu. Roman Balzac’m kadınlara duyduğu sempatiyi ve anlayışlı yaklaşımını ele veriyordu. Daha sonraki romanlarında bu özelliğinin açıkça ortaya çıkmasıyla da ünü yerleşmeye başladı.

Ailesi Versailles’a çekilmişti, Balzac ise zamanının çoğunu Paris’te geçiriyordu. Tours’dan gelen taşralı çoktan bir Parisli olmuş, bir apartman dairesine yerleşmişti. Gürültücü, biraz kaba, ün, servet ve aşk hırsıyla dolu, ama hepsinden önemlisi deha­sının bilincinde biri olarak yalnızca edebiyat dünyasıyla yetinmeyip günün gözde sanat çevrelerini de fethetmeye kararlıydı. Kadın­larla ilişkileri oluyordu. Bununla birlikte ilk aşkları arasında Madame de Laure Bemy’nin (la Dilecta “sevgili”) özel bir yer. vardı. Balzac’m çoğu romanının esin kaynağını oluşturan olgun kadın tipini anlamasına yardımcı olan dakuşkusuz oydu.

       Balzac, özellikle 1828-34 arasında, yapaca­ğı işlerin parasını peşin alıp harcayan, züppe ve çapkın olarak düzensiz bir yaşam sürdü. Süslü giysileri, seyisi ve iki tekerli arabası, şık bastonu ve başka süs eşyaları için döktüğü paralar eğlence konusu oldu. Büyüleyici öyküler anlatan biri olarak sosyetede kabul gördü. Ama bu gösteriş toplumsal yaşam daha sonra olduğu gibi o sıralarda da ona her şeyden çok, garip çalışma nöbetlerinden bir kaçış sağlıyordu. Balzac çalıştığı zaman, keşişlerin giysilerini andıran beyaz geceliği, kaz tüyü kalemi ve hiç durmadan kahve içerek 14-16 saat masasında oturuyordu. Çok para kazanma merakından hiçbir zaman vazgeçmemiş ama bir yandan da çağının para tutkusuna içerlemeye başlamıştı. Yayıncı ve matbaacılardan her zaman çok şey bekledi. Bununla birlikte gerçekte her şeyi belirleyen ondaki olağanüstü yaratıcılık dürtüsü ve yaşadığı çağı düzeltme isteğiydi.

       XVIII. Louis ve X. Charles dönemlerinde polemikçi ve yergici bir gazetecilik anlayışı yaygınlaşmıştı. Gerici bakanlara saldıran, genellikle küfür dolu, ucuz, küçük gazeteler ortaya çıkmaya başlamıştı. 1829-31 arasında Balzac bu tür gazetelere yazılar verdi, hatta içlerinden birinin, La Caricature’ün kurul­masına da yardım etti. Bunlar çoğunlukla liberal gazetelerdi, ama Balzac artık liberal düşünceli bir insan değildi. Mutlakiyetçiliğe yakınlık duyuyordu; 1832’de yazılan kralcı Le Renovateur’de çıkmaya başladı. Bundan sonra gazete yazarlığını La Revue de Paris gibi saygın dergilerle sınırlandırdı. Ne var ki bunlarla bile sürekli bir kavga içindeydi; daha sonra sert ve unutulmaz eleştiriler yönelteceği basma kin beslemeye başla­mıştı.

        Balzac bir yandan son hızla çalışırken, bir yandan da alacaklıları kapısını aşındırıyordu. 1835’te Paris’ten bir banliyö semti olan Chaillot’ya taşındı. Orada da mahkeme ilamı getiren memurları atlatmak için dâhi­ce planlar kurmak zorunda kalıyordu.

       Ro­manı tiyatronun bir çeşidi olarak gören Balzac, 1829-30 arasında Scenes de la vie privee’nin (Özel Yaşamdan Sahneler) ilk altı kitabım yazdı. Bu dönemin özel önem taşıyan iki romanı, Le Cure de Tours (Tours Papazı, ) ile Eugenie Grandet  onun ikinci bir tür sahneye (scine), yani taşra yaşamına yönel­diğini gösterir.

       La Comedie humaine. 1834 yılı Balzac’ın yaşamında bir dönüm noktasıdır. Yapıtları­nı büyük bir bütün oluşturacak biçimde tasarlaması bu yıla rastlar. Yapıtlarını üç genel grupta toplamayı düşünüyordu. İnsan yaşamını ve toplumu yöneten ilkeleri ele alan Etudes analytiques (Çözümleyici İnce­lemeler); insan eylemini belirleyen nedenle­ri ortaya koyan Etudes philosophiqu.es (Fel­sefi İncelemeler) ve bu nedenlerin sonuçla­rını gösteren altı sahneye (özel, taşralı, Parisli, siyasal, askeri ve kırsal) bölünecek olan Etudes de moeurs (Töre İncelemeleri).

       Bütün bu tasarı sonuçta 12 cilt (1834-37) halinde gerçekleşti. Fel­sefi İncelemeler in (Aralık 1834) ilk cildinin başında Felix Davin adlı bir arkadaşının yazdığı çok önemli bir açıklayıcı önsöz yer alıyordu. Balzac, 1840’ta bu yapıtlarının tümüne Dante’yi anıştıran bir başlık koydu: La Comedie humaine (İnsanlık Komedisi). Ya­pıtın çıkmasını sağlamak için bir grup yayıncıyla ilişki kurdu. 1842-48 arasında (1842’de yazılmış ünlü bir önsözü de içeren) 17 ciltlik bir baskı gerçekleştirildi. Balzac’ın 1845’te hazırlamaya başladığı ve yeni eklen­tiler de içeren başka bir baskı da 1869-76 arasında 24 cilt olarak yayımlandı.

       Balzac’ın, yapıtlarında aynı kahramanlara tekrar tekrar yer verme düşüncesi de 1834’te olgunlaştı. Her zaman kullanabilece­ği bir dizi karakter yaratacak, böylece roman dünyasına bir bütünlük ve tutarlılık duygusu katacaktı. Belirli bir kahramanını değişik yapıtlarda bazen ön planda, bazen arka planda tekrar tekrar ortaya çıkararak onun okurun zihninde yavaş yavaş canlan­masını sağlayacaktı. Bu tekniği ilk olarak, Gerçekçilik akımının başyapıtı sayılan Le Püre Goriot'da (1834; Goriot Baba) uyguladı. Oldukça yapay gibi görülse de bu teknikle Balzac, okuru insan deneyi­miyle ilişki içinde olduğuna inandırabiliyordu. Bunun da ötesinde, bu teknikten yarar­lanması Balzac’ı çağdaş anlamdaki roman dizisinin yaratıcıları arasına sokar.

 

Orta ve son dönemi

        Balzac 1841’de, “Yaşamımın öyküsü yapıtımın öyküsüdür,” diye yazmıştı. Bu nedenle Balzac’ı hem bir yazar, hem bir toplumsal ilgi merkezi, hem de özellikle aşk serüvenlerini hâlâ sürdüren biri olarak göz önüne almak gerekir. 1832’de UkraynalI yaşlı bir toprak sahibinin karısı Polonyalı Kontes Eveline Hanska ile dost olmuştu. Mektuplarında pek çok kadın gibi o da Balzac’ın yazılarına duyduğu hayranlığı belirtmişti. 1833’te İsviçre’de iki kez karşılaştılar. Cenevre’deki ikinci karşı­laşmalarında aralarında bir aşk ilişkisi baş­ladı; sonra 1835'te Viyana’da yeniden bu­luştular. Hanska’nın kocası öldüğünde ev­lenmeye karar vererek mektuplaşmayı sür­dürdüler. Balzac’ın ölümünden sonra ya­yımlanan Letters â Tetrangere (1889-1950, 4 cilt; Bir Yabancıya Mektuplar), onun hem yaşamı, hem de yapıtları konusunda önemli bir bilgi kaynağıdır. Yapıtlarının çarpıcı bir özelliği de kahramanlarını tasarlarken, tanı­dığı belirli insanlardan hem çok açıkça, hem de çok incelikli bir biçimde yararlanmasıdır. Madame Hanska’ya olan bağlılığının güç­lenmesine karşın 1834’te, uzun yıllar metre­si, dostu ve koruyucusu olacak bir başka kadınla tanıştı: Kont Guidoboni Visconti adlı garip yönleri olan bir İtalyanın, İngiliz karısı Sarah Frances Lovvell (Kontes). Aynca 1835’te Jane Digby ile de (Lady Ellenbo- rough) geçici bir ilişki kurdu. Aslında Balzac’ın Madame Hanska’yı kıskançlık nöbetlerine sokan sevgilileri sayılamayacak kadar çoktu.

        Balzac’ın La Chronique de Paris (1836) ve La Revue Parisienne'deki (1840) yayımcılık girişimi başarısız oldu. 1836 ve 1837’de İtalya gezilerine çıktı. 1838’de Versailles yakınlarında borçlanın iyice kabartan Les Jardies adlı çok güzel bir ev yaptırdı; 1840’ta buradan ayrılıp Passy’de bir eve (bugün Balzac Müzesi) yerleşti. 1839’dan sonra tiyatroda başarı sağlamak için yinele­nen, ama sonuç vermeyen girişimlerde bu­lundu. Edebiyatçılar Derneği başkanı ola­rak yazarların yayın hakları konusunda çalışmalar yaptı. Cinayet işleyen eski bir gazeteci arkadaşını giyotinden kurtarmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. La Comedie humaine’in yayın sözleşmesinin imzalandığı bu yıllarda Balzac, Academie Française üyeliğine seçilemedi.

                Balzac, Ocak 1842’de Wenceslas Hanski’ nin öldüğünü öğrendi. Artık Eveline ile evlenme umudunun gerçekleşmesini bek­lerken, altından kalkamadığı borçlar ve Eveline’in ertelemeleri gibi pek çok engelle karşılaştı. 1842-48 arasında Balzac onu elde etmek umuduyla, sağlığının gittikçe bozul­masına karşın edebiyat çalışmalarını daha da yoğunlaştırdı. 1843 yazında Petersburg’ da Eveline’le yeniden birlikte oldular. Bun­dan sonraki yaşamı gerilim, acı ve kuruntu­larla geçti. Ama edebiyat alanında verimlili­ğini yitirmedi. La Cousine Bette ( 3 cilt / Bette Abla) ve Le Cousin Pons’u (Cousin Pons, 1949) içeren Les Parents pauvres (Yoksul Akraba­lar) en büyük yapıdan arasındadır.

        Balzac 1847 sonbaharında Madame Hanska’nın Wierzchownia’daki (Polonya) şato­suna giderek birkaç ay geçirdi. Ertesi yıl bir kez daha gittiği bu şatoda hastalanarak 1850 baharına değin kaldı. Martta Eveline ile evlendiler ve Paris’e gittiler. Balzac, ölü­münden önceki son birkaç ayı orada, her­hangi bir iş yapmadan, sıkıntılar içinde geçirdi.

Ünü

        20. yüzyılın başlarında bile Balzac, özellikle romanda gerçekçilikle doğalcılı­ğın yaratıcısı olarak görülmüştür. Yaşamın gerçek ve kötü yönlerini saplantı haline getiren; burjuva yaşamını bütün yönleriyle kavrayabilecek, ama aristokrasiyi anlamayacak, işçi sınıfını hiç hesaba katmayacak kadar kaba ve dar görüşlü; sanatçı ve bohem çevrelerin canlı görüntüsünü, köylü­lüğün ise çirkinliğini yansıtan; paranın gücü­nü de saplantı haline getiren; yaşamını ün ve başaRI elde etmek için umutsuzca didine­rek geçiren (Goriot Baha'da olduğu gibi) çağının gençlerini eleştirmekle birlikte, on­lara içten yakınlık duyan biri olarak kabul edilmiştir. Bütün olarak bakıldığında okur onun sert eleştirici kişiliğinden çok, insanı kavrayışındaki derinliği beğenir.

       Mantıksal bir sıra izleyen olayların her şeyi gören bir gözlemcinin ağzından anlatıldığı, kahramanların tutarlı bir biçimde sunuldu­ğu, kuralları belirli klasik roman tekniğini Balzac’ın yerleştirdiği açıkça kabul edilir. Günümüzde Balzac üzerine yapılan incele­melerde ise yeni bir vurgu göze çarpar. Artık Balzac bilimselliğe yatkın bir determi­nist olmaktan çok, geleceği tasarlayan bir düşünür olarak görülmektedir; onun “uzak görüşlü” olma savı, filozof ve aydın yanı önem kazanmıştır.

        Balzac’m olağanüstü bir gözlem yeteneği ve fotoğraf makinesine benzer bir bellek gücü olduğu kuşku götürmez. Ama o, kendini başka insanların yerine koymakta, onların duygularını paylaşmakta da eşsizdi. Nedenselliği ve arka plan ile karakter arasındaki ilişkiyi açıklamakta çok ustadır. Bu ilişkiye duyduğu derin ilgi, onun roman tekniğinin ana özelliğini açıklığa kavuştu­rur. Bir hazırlık aşaması olarak karakterle­rinin içinden geldiği geçmişi ve çevreyi (mekân, yapılar, evler, eşyalar, giysiler, insanların yüz çizgileri) uzun uzun betimler. En büyük tutkusu, çağının insanlarını sınıf ayrımları ve uğraşları içinde vererek “resmî kayıtlarla yarışmak ”tır. Bunda başarıya ulaşmış, daha da ileri giderek insanlık ruhunun kişi ve olaylar üzerinde etkili olduğunu göstermiş ve çoğu kişinin üzerin­de birleştiği gibi “romanın Shakespeare’i” olmuştur. Balzac’la ilgili temel soru, insan doğasını kavrayışının derinliği üzerinedir. Okurlarının çoğu onun en derinlere ulaştı­ğını söyleyecektir.

 

Eserleri

Manyak Kurba (2007)

Köylü İsyanı (1974)

Tours Papazı (1949)

Eugenie Grandet (1983)

Goriot Baba (1984)

Bette Abla (1977)

Otuz Yaşındaki Kadın (1963)

Vandetta (1943)

Tılsımlı Deri (1943, 1968)

Tefeci Gobseck (1947-1961)

Kırmızı Han (1946)

Terör Devrinde (1979)

Köy Hekimi (1942-1979)

Bilinmeyen Şaheser (1945)

Lois Lambert (1946)

Albay Chabert (1944-1974)

Bir Havva Kızı (1970)

Onüçlerin Romanı (1945)

Mutlak Peşinde (1945-1965)

Altın Gözlü Kız (1943)

Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti (1946)

Kibar Fahişeler (1972)

Kötü Kadınların Parlayış, Düşüşü (1981)

Vadideki Zambak (1941-1985)

Sönmüş Hayaller (1949)

Nucingen Bankası (1950)

Köy Papazı (1952)

Cesar Birotteau (1945-1964)

Ursula Mirouet (1949)

Karanlık Bir İş (1947)

Esrarlı Bir Vaka (1949-1964)

İki Gelinin Hatıraları(Mémoires de deux jeunes Mariées)(Letters of Two Brides)(1940 - 1983)

Modeste Mignon (1947)

Köylüler (1845, 1976-1985)

 

Test Çöz