Genel Durum 1945-1980
II. Dünya Savaşı sonrası dünyanın çift kutuplu bir yapıya dönüşmesi ve Sovyetler Birliği’nin 1925 tarihli dostluk ve tarafsızlık anlaşmasının yenilenmesini :
1) Türk-Sovyet sınırında değişiklik yapılarak Kars, Ardahan ve Artvin'in Sovyetler Birliği'ne terk edilmesi;
2) Herhangi bir saldırı karşısında ortak savunmayı sağlamak üzere Boğazlar ‘da Sovyetlere askeri üs verilmesi;
3) Montrö Sözleşmesi'nin yeniden gözden geçirilmesi ilkesi üzerinde iki hükümet arasında bir antlaşma.
Şartlarının Türkiye tarafından yerine getirilmesine bağlaması üzerine tarafsız bir ülke olan Türkiye ABD ve Batı tarafını seçmek durumunda kaldı.
ABD’nin de büyük tepki gösterdiği bu istek karşısında ABD’nin Boğazlar ve Türkiye-Orta Doğu politikası tamamen değişti. Amerikan Missouri Savaş Gemisi, Son Posta Gazetesi’nin “Welcome Missouri” başlıklı haberinde yazdığı gibi 5 Nisan 1946 sabahı saat 8’de İstanbul’a ulaştı. Ancak Sovyetler Birliği isteklerinde ısrar etti ve yeni notalarla Türkiye’yi sıkıştırmaya başladı. ABD’nin desteğini alan Türkiye bu istekleri kesin bir dille reddetti.
Esasen 1923’ten sonra silahlanmaktan çok kalkınma çabası içinde olan Türkiye dönemin savaşan ülkeleri Almanya, ABD, Sovyetler Birliği vs. karşısında ekonomik ve askeri yönden oldukça geriydi. Türkiye’nin bu durumuyla Nato’nun bir üyesi olarak Sovyetler Birliği ile mücadele edebilmesi mümkün değildi. ABD ilk iş olarak Türkiye’nin II.Dünya Savaşı sırasında “Ödünç Verme ve Kiralama Yasası” yoluyla aldığı borçlarını sildi. Truman Doktrini'nin bir parçası olarak Türkiye’nin kalkınması amacıyla ABD tarafından Marshall Planı çerçevesinde 1948-1951 yılları arasında 571 milyon dolar yardım yapıldı. Ekonomik temelli yapılan bu yardımların üçte ikisi askeri harcamalarda geri kalanı tarım temelli bir kalkınma planı için harcandı. Aslında bu yardımlar 1943 yılında İngiltere’nin çabalarıyla 25 milyon poundluk bir yardım ABD’den temin edilip İngiltere aracılığıyla Türkiye’ye verilmişti. 1942-1945 yılları arasında Türkiye İngiltere’den 57 bombardıman uçağı satın alırken, Amerika’dan 24 adet PP-40D Kitty Hawk savaş uçağı ve 72 adet Martin Baltimore-187 bombardıman uçağı satın almıştır. (Leiser, 1990: 387) Bu uçakların yanı sıra Romanya’daki petrol sahalarını bombalayan dört Amerikan uçağı mekanik sorunlar yüzünden Türk hava sahasına girerek Türk topraklarına acil iniş yapmak zorunda kalmışlardır. Bu uçaklar dönemin yüksek teknolojisiyle üretilmişlerdi ve uçaklar İnönü’de dahil olmak üzere devlet erkanı ve kalabalık halk kitleleri tarafından ilgiyle ziyaret edildi. Sonuçta uçakların diplomatik krize yol açmaması için ABD tarafından Türk Hava Kuvvetlerine hibe edilmesi kararlaştırıldı.
Bu dönemde ABD’de Türkiye’ye yapılan yardımlar büyük tartışmalara yol açıyordu. Türk ordusu için yapılan harcamanın ‘Amerika’nın milli hayat sigorta poliçesi’ olarak düşünülmesi gerektiği ve Türkiye’nin Sovyetlerin yayılması karşısında ABD’nin ön cephesini oluşturacağı ve ABD’nin savunmasının Türkiye sınırlarında başlayacağı konuşuluyordu.
Ayrıca Türkiye’nin bütün mevsimler boyunca açık bulunan herhangi bir yol sistemi ve güzergâhı bulunmamaktaydı. Bu da özellikle Türk ordusuna gönderilecek yardım malzemelerinin ülke içinde taşınmasını zorlaştırıyordu. Bu amaçla yolların yapılması için ek olarak verilen 5 milyon dolarlık bir yardımla birlikte Amerikan kamu yolları komiseri C. MacDonald, Türkiye’deki yolların yapılması için misyon şefi olarak atandı.
Karayollarının yapılması Türkiye’nin gelişmesinde önemli bir rol oynadığı gibi ülke içerisinde nüfus hareketlerine yol açarak Türkiye’nin demografik ve kültürel yapısını etkilemiştir.
Türkiye Savaş sonrası kurulan Kuzey Atlantik Paktı(NATO)’nun üyeliğine kabul edilebilmek için 1950-1953 yılları arasında Kore savaşına katılmak zorunda kaldı. 1952 yılında NATO'ya katıldı ve 1955 yılında CENTO'nun kurucu üyeleri arasında yer aldı. 1954 yılında ABD'ye İncirlik Hava Üssü'nü kurma izni verildi. Bu gelişmelerden kaygı duyan Sovyetler Birliği lideri Kruşçev 1953’te Türkiye üzerindeki Sovyet isteklerinin tamamen ve resmi olarak ortadan kaldırıldığını ilan etmiştir.
Tüm bu olayların içinde Türkiye çok partili döneme girmiş 1950-1960 arasında Demokrat Parti ülkeyi yönetmişti. 1960 İhtilaliyle yönetimden uzaklaştırılmıştı.
Soğuk savaşın ön cephesi olan Türkiye 1960 ihtilalinden sonra kabul edilen 1960 Anayasası ile daha önce tarihinde hiç görmediği özgürlüklere kavuşmuştu.
Siyasi ve sosyal alanlarda yaşanan bu çalkantılar 1968’den başlayan ve ülke içinde cereyan eden sağ-sol çatışmalarının temelini oluşturmuş, fikir ayrılıkları hızla siyasi cereyanlara dönüşerek kısa zamanda özellikle üniversite gençleri arasında çatışmalara dönüşmüştü. 1974 Barış Harekâtı ile ABD Türkiye’ye ambargo uygulamıştı. 1980’e gelindiğinde çatışmalarda binlerce genç hayatını kaybetmiş, ülke ekonomik ve siyasi bir kaosa sürüklenmişti. Bu dönemde verilen edebi eserleri de büyük ölçüde bu çatışma ortamının şekillendirdiğini söylemek yanlış olmaz. Bu dönem de 1980’de yapılan ihtilâl ile sona ermiş, erdirilmişti.
Tüm bu ihtilaller ya da iktidar değişiklikleri Türkiye’yi Batı-ABD çizgisinden uzaklaştırmamış tam tersine her hadiseden sonra Türkiye Liberal-Kapitalist düzene bir parça daha yakınlaşmıştır. Memleket yabancı sermayeye kapılarını sonuna kadar açarak yaptığı özelleştirmelerle devletçi yapıdan her gün biraz daha uzaklaşmıştır.
1980’den sonra 24 Ocak Kararlarıyla liberal ekonominin savunucularından olan Turgut ÖZAL Başbakan olmuş ve uyguladığı liberal politikalarla Türkiye’yi Büyük sermaye sahibi şirketlerin rahatlıkla yatırım yapabileceği bir ülke haline dönüştürmüştür.
1980 ihtilalinin şekillendirdiği Türkiye’de siyasi hareketler büyük ölçüde yasaklanmış, dergiler, gazeteler kapanmış, yazar ve şairlerin bir kısmı tutuklanmış bir kısmı da ülke dışına kaçmıştı. İçeride kalanlarda büyük ölçüde siyasi konulardan uzaklaşmış içe dönük, bireysel temalar ağırlık kazanmıştı.
Milliyetçi kesimde dine yönelimin arttığı görülürken sol kesimin laik-liberal çizgiye kaydığını gözlemlemek mümkündür. 1960 Anayasası ile üniversitelere verilen özerklik YÖK ile yok edilmiş, çalışanların örgütlenme hakkı neredeyse tamamen yasaklanmıştı.