Âşık edebiyatı, halk edebiyatının bir kolu olup Türklerin İslam medeniyetinin etkisine girmesinden sonra âşık adı verilen saz şairlerince oluşturulmuştur. İslamiyet’in Kabulünden Önceki Sözlü Edebiyat Dönemi’nin bir devamı niteliğindedir. Durum böyle olmakla birlikte âşık edebiyatının tam anlamıyla XVI. yüzyılda şekillendiği söylenebilir.
Âşıklar, halk edebiyatına ait nazım biçimlerini ve bu edebiyatla özdeşleşmiş hece ölçüsünü kullanmışlardır.
Dil sade, halkın kullandığı günlük konuşma dilidir. Âşık, şiirlerini saz eşliğinde ve doğaçlama bir şekilde söyler. Bunun yanı sıra özellikle XVI. yüzyıldan sonra divan edebiyatı nazım biçimlerini ve aruz ölçüsünü kullanan âşıklar da vardır.
Diğer yüzyıllarda da âşık edebiyatı varlığını zenginleşerek günümüze kadar devam ettirmiş, günümüzde ise bu terim yerine daha genel bir ifadeyle halk edebiyatı terimi kullanılmaya başlanmıştır.
Âşıklık geleneğinde usta-çırak ilişkisi önemlidir. Usta âşık, saza ve söze yeteneği olan birini çırak edinir ve ona adım adım âşıklığı öğretir.
Mahlas edinme âşıklıktaki ikinci adımdır. Âşıklık yolunda ilerleyen kişinin kendini yansıtan bir mahlas seçmesi geleneğin belirlediği bir durumdur.
Kişinin “âşık” olabilmesi için saz çalması da gereklidir. Geleneğe göre kişinin âşık olduğunun en önemli göstergesi bade içme veya rüya görmedir. Bu durumla âşıklıkta çok sık karşılaşılır.
Âşıkların bazıları, rüyalarında Hızır aleyhisselamı, bir piri vb. kişileri görüp uyanınca saz çalıp şiir söylediklerini ifade ederler. Bazıları da yine rüyalarında pir elinden bade içip pirin gösterdiği sevgilinin yüzüne âşık olduklarını ve böylece âşıklık makamına ulaştıklarını söylerler.
Koşmalar metinde de görüldüğü üzere 11’li hece ölçüsü ile dörtlükler hâlinde söylenmektedir. Dörtlük sayısı 3-5 arasında değişmektedir. Kafiye düzeni abab - cccb - dddb … şeklindedir. Bazen ilk dörtlüğün kafiye düzeni değişir ve aaab/abcb şeklinde de olabilir. Koşmalarda genellikle lirik konular işlenmektedir. Tüm bu özelliklere bakıldığında koşma nazım biçiminin, İslamiyet’in Kabulünden Önceki Dönem’de yer alan koşuklara benzediği söylenebilir. Koşmalar lirik söyleyişi yönüyle divan şiirindeki gazellere benzetilebilir.
Koşma nazım biçimi işlediği konular yönüyle çeşitli türlere ayrılmaktadır.
Sevgili, güzellik, doğa gibi bireysel temaları işleyen koşmalara güzelleme;
yiğitlik, kahramanlık konularını işleyenlere koçaklama;
ölen bir kişinin ardından duyulan üzüntüyü, acıyı dile getirenlere ağıt;
insanların ya da toplumların aksayan yönlerini konu edinenlere ise taşlama adı verilir.
Güzelleme türünün halk edebiyatındaki temsilcisi Karacaoğlan, koçaklama türününki Köroğlu, taşlamanınki Seyrâni’dir.
Ağıtlar ise âşık edebiyatı nazım türlerinden olmakla birlikte daha çok anonim halk edebiyatı ürünleri olarak bilinir.
Koşmadan başka semai, varsağı ve destan âşık edebiyatının belli başlı nazım biçimleridir.
8’li hece ölçüsü ve dörtlükler hâlinde söylenen veya aruzla yazılan; daha çok sevgi, doğa, güzellik konularını işleyen ve özel bir ezgisi olan âşık edebiyatı nazım biçimi semaidir.
8’li hece ölçüsüyle, dörtlükler hâlinde (3-5 dörtlük) ve kendine özgü bir ezgiyle söylenen varsağılarda “bre, hey, behey” gibi mertçe söyleyişler dikkat çeker.
Destanlar ise genellikle 11’li hece ölçüsüyle, dörtlükler hâlinde (Dörtlüklerde sayı sınırlaması yoktur.) oluşturulur ve destanlarda savaş, yangın, sel, deprem gibi toplumu etkileyen olayların yanında ünlü kişilerin maceraları da ele alınır.