Tanzimat Edebiyatında Mizah

     

Divan Edebiyatı’nda, mizah türü yok denecek kadar azdır. Bu türün örneklerine, Halk Edebiyatı’nda daha çok rastlanır. Espri inceliğine ve ifade zarafetine dayanan gerçek mizah ve hiciv, Tanzimat devrinde görülmeğe başlar.

       Tanzimat devrinde, batılı anlamdaki mizahın ilk örneğini Ethem Pertev Paşa’nın Av’ava-namesinde görülür. Av’ava-name, İstanbul sokaklarında sayıları artan köpeklerin toplattırılması ve öldürülmesi hakkında Şinasi’nin Tasvir-i Efkar’da çıkan bir yazısına karşılık olarak ve köpekleri korumak maksadı ile, bir filozofla bir köpeği esprilerle konuşturan bir diyalogdur.

       Mizah yolu ile hiciv tarzının ilk örneğini Tanzimat devrinde Ziya Paşa vermiştir. Sadrazam Âli Paşa’nın, 1866’daki Girid ayaklanmasında, âsi Rumların ayağına kadar giderek onları yatıştırmak maksadıyle tavizler vermesi, adanın idaresini diğer vilayetlerden ayrı ve imtiyazlı bir statüye bağlaması gibi devlet otoritesini küçük düşürücü hareketlerini büyük bir siyasi başarı, bir zafer şeklinde vasıflandıran Zafer-nâme ve Şerhi (yazılışı: 1867-1870, baskısı: tarihsiz) adlı eserinde Ziya Paşa, zarif nüktelerle ve kabalığa asla düşmeyen bir üslûbla, Âli Paşa’yı sözde göklere çıkararak, çok ağır bir şekilde hiciv eder. Zafer-nâme ve Şerhi, kendi tarzında, yalnız Tanzimât devrinin değil, bütün Türk mizah ve hiciv edebiyatının en başarılı eserlerindendir.

      Âli Paşa’nın ölümünden sonra yerine geçen ve bazı yolsuzluklara adı karışan Sadrazam Mahmut Nedim Paşa (1818-1883) yı hicv etmek için yazılmış Hirre-nâme (Kedi Kitabı) adlı manzumesinden başka mizah yollu hicivleri pek az olan Namık Kemal’in, doğrudan doğruya hiciv olarak yazılmış birçok şiirleri vardır. Hürriyete mehdiye ve dolayısıyla istibdâda hicviye olan Hürriyet Kasidesi’nin dışında, gazel ve kıta şekillerinde yazılmış çok az bir kısmı şahıslarla ilgili şiirleri, sosyal ve siyasî konulardaki hicvin en başarılı örnekleri arasındadır.

       Ziya Paşa’dan sonra, tamamıyla modern bir mizah anlayışına sahip bulunan Direktör Âli Bey’in de bu alanda müstesna bir mevkii vardır. İlk Türk mizah gazetesi Diyojen’deki yazıları ile ilk denemelerini yapan Âli Bey’in bu türde iki eseri basılmıştır: Lehcetü’l-Hakaayık (1896), Seyyâreler (1899). Her ikisi de Türk mizah edebiyatında kendi çeşitlerinin ilk örnekleri olan bu eserlerden birincisi, üç yüz elli kadar kelimenin ve tamlamanın sözlüklerde ifade edilmeyen fakat hayatta yer bulan bazı anlamlarını zarif esprilerle anlatır.

      Bu eser, Türkçenin ilk mizahi sözlüğü olmak vasfını da taşır. Konusunu Yunan mitolojisinden alan ikinci eser ise, en büyük tanrı Jüpiter’in, günün birinde, insanları mutlu etmek hevesine düşerek, Yedi Gezegen’i temsil eden tanrıçaları, mutluluğu sağlayan başlıca unsurları insanlara satmak için dünyaya göndermesinin kısa hikâyesidir. Jüpiter’in tam bir başarısızlıkla sona eren, insanların mutluluğa erişemeyeceklerini ve bu erişmeyi engelleyen sebepleri gösteren bu denemesini bir masal atmosferi içinde anlatan eser, gerek fikrî muhtevaca ve gerekse insan ruhunu çok realist, çok esprili ve zarif bir şekilde tahlil bakımından son derece başarılıdır.

        Tanzimât devrinin doğrudan doğruya hicivle uğraşan şahsiyeti ise, Mehmet Eşref (1847-1917) dir. Çok zeki, çok nükteli, sözünü sakınmaz ve büyük bir medenî cesaret sahibi olan Eşref, kendi kendine okuyarak edebî kültürünü geliştirmiş ve hicivlerinde nazmı tercih etmiştir. Aruz’la yazılmış olan bu şiirlerinin çoğu kıta şeklindedir. Dili ise, zamanın genel şiir diline uygundur. Devrinin siyasî ve sosyal olaylarını, II. Abdülhamit’i ve hükümet adamlarını şiddetle tenkid eden Eşref’in bu hicivlerinde, bazen şahıslarla Divân Edebiyatı’ndaki hicivlere benzer şekilde uğraşılmasına rağmen, genellikle, objektiflik hâkimdir. II. Abdülhamit’in istibdâdından başka, 1908’den sonra siyasi konulardaki şiirlerinde İttihat ve Terakki hükümetinin tutumunu ve sosyal konulardaki şiirlerinde de daha çok ahlaki zaafları hicv eden ve çok yaygın bir şöhrete sahip bulunan Eşref’in şiirlerini külliyat halinde de basmak için teşebbüsler yapılmıştır.

       Tanzimat devrinde mizahın başlı başına bir edebiyat türü olarak değerlendirildiğinin bir delili de, yalnız mizahla ilgili gazetelerin de çıkarılmış olmasıdır. Siyasi mizaha da yer verdikleri için hükümetçe zaman zaman kapatılmış olan bu gazetelerin ilki Teodor Kasap’ın çıkardığı Diyojen,ikincisi ve üçüncüsü de aynı yazarın çıkardığı Hayal ile Çıngıraklı Tatardır.

Test Çöz